Çılgınca hızlanan dünyada dengemizi yitirmemeyi nasıl başarırız? Bir yandan geride kalmamak için her gün kendimizi geliştirirken diğer yandan özgüvenimizi yeniden -ve yeniden- nasıl inşa ederiz? Becerilerimiz, deneyimlerimiz, sahip olduğumuz güç ve öz farkındalıklarımız, bizi korumaya yeter mi?
Kuşkusuz endişelerimizi giderecek, gelişimimizi destekleyecek bir lidere ihtiyacımız var. Güvenebileceğimiz ve bu sayede kendimize olan güvenimizi yükseltebileceğimiz o doğru liderlik modelini arıyoruz hepimiz. İşte bu nedenle iş dünyasında zamanımızın bir süper kahramanı var: Güven Veren Lider.
Dünyanın değişim hızı 2000’ler öncesine kıyasla büyük bir ivme kazandı. Bunun en temel nedeni elbette dijital yenilikler. Araştırmalar dijital dönüşümle hissedilen kuşak farkının bile daraldığını söylüyor. Eskiden 15 yıl fark bir kuşağı temsil ederken artık bu fark 5’e kadar geriledi. Yani 20 yaşındaki bir genç, 15 yaşındaki bir ergenle kuşak çatışması yaşayabiliyor. Dünyanın bu büyük dönüşüm hızının en büyük etkisi insanın kendini güvende hissetmesine duyduğu ihtiyacın daha da artması oldu. Şöyle ki artık insanlar aşina oldukları ortamların ellerinden kayıp gittiği duygusunu çok sık yaşıyor. Bildiklerimizin bir anda yetersiz kalması, iyi olduğumuzu düşündüğümüz bir alanda birden, hızlı biçimde ‘işe yaramaz’ hale gelmek; hepimizin ortak korkuları… Bunu yanında bizim denetimimizde olmayan koşulların (örneğin ekonomik krizler ya da savaş, doğal felaket, hastalıklar…) birdenbire değişebildiğini deneyimlemek çağımız insanında bir güvensizlik duygusu yaratmış durumda. Zeminin her an sallandığı bu tablo ister istemez en temel ihtiyacın güvende hissetmek olduğunu gösteriyor. Modern insanın aradığı şey ortak: “Belirsizliklerden arındırılmış bir güven ortamı”.
İnsanlar devlet liderlerinden çok şirket liderlerine güveniyor
28 ülkeden 32 bin katılımcıyla gerçekleştirilen Edelman Trust Barometer (Edelman Güven Barometresi) çok çarpıcı -biraz da şaşırtıcı- bir gerçeği duyuruyor: İnsanlar şirket liderlerine devlet liderlerinden daha fazla güveniyor. Araştırma, işletmelerin hem yetkin hem de etik olan tek küresel kurum olarak görüldüğünü ortaya koyuyor. İş dünyası artık yeterlilikte devlete karşı 53 puanlık şaşırtıcı bir liderliğe sahip ve etikte 29 puan önde. Peki, insanlar bu sonuca nasıl ulaştı? İlk adım; dünyanın hızlandıkça insana zemin altından kayıyormuş, vakit kaybetmeden kendisini sabitleyip güvenceye alacağı bir dala tutunması gerekiyormuş gibi hissettiren müthiş değişimiyle atıldı. İkinci adımsa insanların hayatlarının büyük kısmını geçirdikleri, standartlarını ve rutinlerini belirleyen çalışma hayatlarına pandemiyle birlikte çok daha dikkatli bakmaları sayesinde oldu.
Yüksek güven kültürü, mutlu çalışanlar…
North Carolina Üniversitesi akademisyenlerinden Barbara Fredrickson güven, ilham, beğeni gibi pozitif duyguların kişiyi daha proaktif ve yaratıcı kıldığını söylüyor. İnsanın kendini güvende hissettiği ortamlarda daha girişken, yapıcı ve motive olduğu da Fredrickson’un çalışmalarında vardığı sonuçlar arasında.
Araştırmalar özellikle pandemi sonrasında insanların bir iş ortamından ve liderlerinden en büyük beklentilerinin güven duygusu olduğunu gösteriyor. Çalışanlar, güven ortamı sağlanmış işyerlerinde kendilerini iyi, motive ve yaratıcı enerjiyle dolu hissettiklerini söylüyorlar.
Claremont Lisansüstü Üniversitesi’nde Profesör ve The Trust Factor: The Science of Create High-Performance Companies kitabının yazarı Paul J. Zak tarafından yapılan araştırma sonuçları yüksek güven kültürünü inşa edebilmiş şirketlerde çalışanların diğerlerine göre:
- Yüzde 74 daha az stres yaşadıklarını,
- Yüzde 50 daha üretken olduklarını,
- Yüzde 76 daha fazla şirket aidiyeti geliştirdiklerini,
- Yüzde 40 daha az tükenmişlik sendromuna yakalandıklarını ortaya koyuyor.
Güven duygusu çalışan bağlılığını artırıyor
Google’ın takım performansı üzerine 2 yıl süren kapsamlı çalışması da yüksek performans gösteren takımların ortak özelliğine vurgu yapıyor: Psikolojik güven duygusu. Yani çalışanlar risk aldığında, yeni bir şey denediklerinde, hata yaptığında yıkıcı geri bildirimlerle karşılaşmayacağını biliyorlar. Bu da akıllarındakini korkmadan paylaşmalarını, yaratıcı ve proaktif olmalarını sağlıyor. Hepsinden önemlisi çalıştığı ortama, liderine güven duyan çalışanda yüksek bir bağlılık gelişiyor.
“Emniyet Çemberi”ni kuran lider başarılı oluyor
Simon Sinek “Liderler En Son Yer” adlı kitabında “Neden bazı takımlar başarılı da bazıları değil?” sorusuna liderlik modelleri üzerinden yanıt veriyor. Sinek’e göre başarılı takımların sırrı güven veren liderlerde gizli. Emniyet Çemberi adını verdiği sisteme göre liderler çalışanlarına çalışanlar da hem liderlerine hem de takım arkadaşlarına güven duyduğu zaman başarı gelir.
Her şeyi değiştiren tek şey: Güven
Güven duygusu üzerine yazılmış ve iş dünyasında ilgiyle karşılanmış bir diğer kitap ise Stephen R. Covey’in The Speed of Trust adlı kitabı. Daha önce 7 Alışkanlık serisiyle beğeni toplayan Covey, güven duygusunun nasıl olup da tüm dünyada başarılı liderliğin anahtarı haline geldiğini anlatıyor. Yazarın tezine göre; güven duygusu performansı hızlandırır, maliyetleri düşürerek, “güven temettüsü” üretirken güvensizlik işyerlerine bir tür “güven vergisi” yükler.
Global ölçekte yürütülen araştırmalar, çalışma ortamında güven ortamının oluşturulmasının şirket başarısındaki kritik öneminin liderler nezdinde kavrandığını gösteriyor. PwC imzalı 2023 Trust Survey adlı araştırma, “Tüketiciler, çalışanlar ve şirket yöneticileri, iş dünyasında güvenin zorunlu olduğu konusunda ezici bir çoğunlukla hemfikir” cümlesiyle duyuruldu. Araştırma katılan liderlerin yüzde 91 gibi büyük bir oranı güven kazanma ve sürdürme becerilerinin kârlılığı iyileştirdiği konusunda aynı görüşü paylaşıyor.
Peki, güvenli çalışma ortamları oluşturmak için liderlere düşen sorumluluklar neler? Nasıl davranmalı, hangi davranışlardan kaçınmalı? Güven veren liderlik modeli için American Management Association (AMA) tarafından hazırlanan 5A prensiplerini uygulamak önem taşıyor:
- Authentic (Özgünlük): Gerçek, dürüst ve kendinize özgü olun. Çalışanların sizi özgün bulması, size güvenmeleri ve sizden ilham almaları için değerli bir adımdır.
- Attunement (Uyum): Çalışanlarınıza yakın ve uyumlu davranın. Onların ihtiyaçlarına ve kültürel farklılıklarına karşı duyarlı olun. İşyerinizde ve sektörünüzde neler olup bittiğini bilin ve dış dünyada olup bitenlerin çalışanlarınızı nasıl etkilediğinin farkında olun.
- Adaptability (Uyarlanabilirlik): Koşullar değiştiğinde siz de değişin. İletişim dilinizi, davranışlarınızı durumlara göre uyarlayın. Ayrıksı durmak yerine dahil olun.
- Affirming (Onaylamak): Çalışanlarınızı onaylamaktan, takdir etmekten çekinmeyin. İyimser ve cesaretlendirici olur, pozitif enerji yayarsanız çalışanlarınızın size bağlılığı ve güveni artar.
- Achievement-Oriented (Başarı odaklı): Başarı arzunuzu çalışanlarınızla paylaşın. Başarmanın heyecan ve mutluluk verici olduğunu kendi söz ve davranışlarınızla gösterin.
Harvard Business Publishing tarafından yayınlanan “Good Leadership? It All Starts With Trust” başlıklı yazı ise güven merkezli liderlik modeli için üç tavsiyede bulunuyor: Be Transperent (Şeffaf Olun), Be Authentic (Özgün Olun), Be Reliable (Güvenilir Olun).
Güven duygusunun başarıyla bir ilgisi olmalı…
Liderlerin ne kadar güvenilir çalışma ortamları yarattığının şirketlerin başarı skalasındaki önemi anlaşıldıkça bu konuda çalışmalar da aynı ölçüde arttı. Hatta liderler için güven ölçümleri bile yapılıyor. Bunlardan biri olan The Leadership Trust Index’te iyi not alabilmek liderler için önemli bir ölçüt haline geldi. Şirketinizin başarısının ve sürdürülebilirliğin güven ölçümlerindeki notunuza bağlı olmasının yanında çalışanlarınızın mutluluğu da onlara verdiğiniz güvene bağlı… Kendini mutlu ve güvende hissetmenin başarı ve para getirdiği hayalinin ilk olarak iş dünyasında gerçeğe dönüşmesi kulağa nasıl geliyor? Güven temelli liderlik modelinin bu hayalin gerçekleşmesi için üstleneceği role bakınca, gelecek hayli heyecanlı ve ilham verici olacak gibi.